
ÂLİMLER DE CAHİLDİR
“Ormanda büyüyen adam azgını
Çarşıda pazarda seyran beğenmez
Medrese kaçkını softa bozgunu
Selam vermek için insan beğenmez”
Böyle söylüyor dizelerinde Âşık Seyranî. Ve sanki Seyranî’nin bu dizelerinin hikâyeye
bürünmüş hâli gibi Hazreti Mevlana da Mesnevi’sinde bir nahiv (söz, dilbilgisi) âlimi ile bir
gemicinin hikâyesinden bahseder. Zamanın behrinde bir nahiv âlimi gemiye biner. Kendini
beğenmiş, kibirli âlim gemiciyle sohbet ederken, “Hiç nahiv okudun mu?” diye sorar. Gemici,
“Okumadım” cevabını verince nahiv âlimi, “Ömrünün yarısı heder olmuş” der. Bu sözlerden
gemici çok incinir, kalbi kırılır hatta kızar ama o sırada sesini çıkarmaz ve cevap vermez. Bir
süre sonra rüzgâr gemiyi bir girdaba sürükler. Gemici yüksek sesle nahivciye sorar, “Hoca!
Söyle bakalım, yüzme bilir misin?” Âlim, “Bilmem” deyince gemici, “Ey nahvi! Ömrünün
tamamı heder oldu. Çünkü bu gemi girdaplarda batacaktır” der.
Küçücük bir kıssadır aslına bakarsanız Mesnevi’de bahsi geçen bu olay. Ancak ihtivası
oldukça derin. Çünkü hayatımızın her noktasına nüfuz etmiş bir durumu ele alıyor, anlatmaya
çalışıyor. Şöyle ki; evden dışarıya adımınızı attığınız anda başlıyorsunuz Mevlana’nın
kıssasıyla ve Seyranî’nin dizeleriyle yüzleşmeye. Mesela bir otobüse biniyorsunuz şoförün,
bankaya gidiyorsunuz gişe memurunun, hastaneye gidiyorsunuz doktorun ya da hemşirenin
kaprisinden geçemiyorsunuz maalesef. Tıbbi terimleri bilmediği, anlamadığı için aşağılanan
hastalar görüyorum hastanelerde. Sırf egolarını tatmin etmek için hastalara karşı tıbbi ifadeler kullanıp karşısındaki insanları küçümsemek isteyen kişilik bozukluğu olan insanlar dolu ne yazık ki etrafta. Siz tıp alanında allame de olsanız, hayat kurtaran bir mesleğe sahip
olduğunuz için egonuzu tavana da çıkarsanız, aracınızın bakımında bijonlarınızı iyi sıkmayan
yahut frenlerinizi iyi yapmayan bir oto tamircisinin eline bırakıyorsunuz hayatınızı çoğu
zaman. Yani doktorlar hayat kurtarıyor da, etraftaki diğer insanlar ne yapıyor? İnanın herkes
birbirinin hayatını kurtarıyor ya da öldürüyor bu hayatta. Egomuz buna müsaade etse de,
etmese de herkesin birbirinin hizmetkârı olduğu su götürmez bir gerçek.
Ya gazeteciler? Onların da yaptıkları işlerin doktorluktan ne farkı var? Bir doktor neşteriyle
insan hayatına müdahale ederken, bir gazeteci aynı şeyi kalemiyle yapıyor. İnsanların hayatını müspet ya da menfi etkileme gücüne sahip bir meslektir o da. Keza diğer bütün meslekler de öyle. Hâkimin, savcının, mühendisin, doktorun ve dahi birçok mesleğin temelinde öğretmenlik mesleği yok mu? Peki hangi meslek, birçok meslek erbabının yetişmesine vesile olan öğretmenlikten daha üstündür? Birisinin varlığı diğerinin varlığına muhtaçken bu kibir, bu kendini beğenmişlik ve üst perdeden konuşma huyu neden? Mahallelerden birkaç gün çöpler toplanmasa, mahallede hatta şehirde yaşam sürdürmek imkânsız hâle gelirken ve günlük hayat içerisinde herkes birbirinin hayatını kurtarmaya bir şekilde devam ederken, bazı insanların kendi mesleklerini icra ettikleri sıradaki üstünlüğünü (!) kendince gerçek üstünlük olarak görmesini hayretle ve şaşkınlıkla izliyorum.
O yüzden profesör olsan, ordinaryüs olsan, allame-i cihan olsan ne yazar ki? Herkesin
üstünlüğü kendi alanında. Bir şeyi çok iyi biliyor olmak, diğer bütün alanlarda da üstün olma
ve diğer insanlara küçümseyici bakışlar atma saçmalığını beraberinde getirmiyor. Herkes
bildiğinin âlimi, bilmediğinin cahilidir. Diyorum ya, ordinaryüs da olsan bilmediğin birçok
şeyin cahilisindir. Aşık Seyranî yukarıdaki anlamlı dizelerinin devamında ne diyordu?
“Âlemi tan eder yanına varsan
Seni yanıltır bir mesele sorsan
Bir cim çıkmaz eğer karnını yarsan
Meclise gelir de erkân beğenmez
Her çeşit insandan bir kaç eşi var
Mektepten kovulmuş günah işi var
“Rabbi Yessir” de tam dört yanlışı var
Tahsil etmek için irfan beğenmez
Çıkmış yükseğine kaval öttürür
Çoban köpeğine koyun güttürür
Başını baltayla traş ettirir
Gider berbere de dükkân beğenmez”
Tüm Yorumlar